14 Şubat 2018 Çarşamba

Türkiye'nin Eğitim Sisteminin Analizi

Batı medeniyeti eğitim sistemlerini felsefi, sosyolojik ve devlet kavramına uygun hale getirmek için doğudan kopyalamış ve süreci devrimlerle iyileştirerek nihai haline getirmiştir.

Çağ açıp kapatan bir millet olarak yaklaşık 500 yıldır bizi baltalayan sosyolojik sorunumuzun yakın tarihimizdeki en önemli anlaşmaları ve detaylarına kısaca bir bakalım ;

Türk eğitim sisteminin çökertilmesini sağlayan anlaşma 27 Aralık 1949'da imzalanıyor. 18 Mart 1950 tarihinde resmi gazetede yayınlanıyor. 18.3.1950 tarihli Resmi Gazete
Linke tıklayıp 4. sayfayı açalım ve detaylarına bakalım...


Bu anlaşma 9 maddelik kısa bir anlaşma lakin öncesi var. Önceki anlaşma 27 Şubat 1946 tarihli. Önce, bu anlaşmadan kısaca bahsetmek gerekiyor. Konumuz çok uzun olduğu için özetlemek gerekirse, 1946'da ABD Türkiye'ye borç veriyor ama bu parayı geri istemiyor.

Bu paranın Türkiye'deki Merkez Bankası'nda tutulmasını istiyor. Yine, 1946 tarihli anlaşmada ABD diyor ki, "İleride bu parayı eğitim vb. amaçlar için kullanacağım" Yani önce borç veriyor, sonra o parayı ödünç olarak Türkiye'de bırakıyor. Daha sonra da o parayı kullanabilmek için yeni bir anlaşma imzalıyor, 27 Aralık 1949 tarihli EĞİTİM anlaşması !
Peki bu anlaşmada ne var ki, cumhuriyet sonrası yapılan devrimler ile muasır medeniyet hedefinden sapıp eğitim sistemi çöküyor?

1949 tarihli EĞİTİM anlaşmasına göre 8 kişilik eğitim komisyonu kuruluyor. Yarısı Türk yarısı Amerikan. Komisyonun başkanı ise ABD büyükelçisi. Oylar 4-4 olursa, kararı ABD büyükelçisi verecek. Yani bizim 4 üye tuzluk, göstermelik rolünde.

Bu komisyon, anlaşmanın 1. maddesine göre TC ve ABD hükümetleri tarafından tanınıyor. TC hükümeti bu komisyonun ihtiyacı olan parayı (hani bize verdikleri ve MB'de tutulan parayı) sağlıyor. Peki bu komisyon neden kuruluyor? Ne gibi yetkileri var?

Türkiye'deki eğitim kurumlarında ABD vatandaşları veya bunlar namına yapılan faaliyetlerle ilgili her türlü işlem yapabiliyorlar.
Maddede "bunlar namına" ifadesi var. Yani ABD programına dahil edilen Türkleri de kapsama alabiliyorlar.

Özetle ABD'den ajanları taşıyıp üniversitelere sokacaklar önce 1946'da borç veriyor müteakiben eğit/donat amaçlı 1949'da yeni bir anlaşma yapıyor. ABD'de yetişen ajanlar Türkiye'de bazı eğitim programları kuracak. Türkleri de bu programa katıp Türk üniversitelerinde at oynatacaklar. Parasını da bizim hükümet verecek...
Bu kadar mı? Hayır. Devam ediyoruz.

Türkiye'nin burs verip dışarıya göndereceği öğrenciler konusunda bu komisyon tavsiye yetkisine sahip. Yani seçip seçip ABD'ye götürecekler, sonra bir güzel devşirip geri gönderip Devletin kritik mevkilerine yerleştirecekler. Ondan sonra zaten, müfredatı bile bunlar yapıyor.

Son madde ise en can alıcı noktası. ABD dışişleri bakanı bu komisyonun her türlü işini gözden geçirme yetkisine sahip. Yani ABD hariciyesi, Türkiye'nin eğitim sistemini kontrol eden komisyonu kontrol edebilecek.
(Bu anlaşmayı imzalayan Faik Akdur, Güneri Cıvaoğlu'nun kayın babası)
Bu anlaşma sayesinde ABD hem Türkiye'deki üniversitelere sızıyor hem de yetenekli gençleri kapıp ABD'ye götürüp bir güzel devşirip akabinde Türkiye'de önemli mevkilere getiriyor. Bu komisyon tarafından seçilip ABD'ye gönderenler arasında kimler var ?

Bu komisyon tarafından seçilip ABD'ye gönderilen ve sonra Türkiye'ye gelip başbakanlık yapan 2 kişiyi biliyormuyuz? Bunlar dışında 2 kişi daha var. Onlar da muhalefet partisinin genel başkanlığını yaptı.

Yani hem iktidar hem muhalefeti de ben dizayn ederim yetkisine sahip bir güç verilmiş anlaşmadır bu...
Hem İnönü, hem Menderes imzalamış. İçeride milleti parti yarışıyla oyalamışlar. Sonra da gizli gizli ABD'ye taviz vermişler.
İnönü iktidardayken o basmış imzaları, sonra Menderes gelmiş ,o da imzaları basmış.

Millet de CHP şöyle parti, DP böyle parti diye birbiriyle didişip durmuş. Halbuki yoktur birbirimizden farkımız aynı kaba yaparız durumundalar.

Bu anlaşmalardan sonra ordu kadroları zarar görmüş, cumhuriyet ile birlikte kurulan sanayi 1960 sonrası elimizden alınmış, oligarkların ellerine teslim edilmiştir ve en önemlisi eğitim gitmiş eğitim.

İçinde bulunduğumuz buhrandan da çıkmanın yegane yolu 100 yıl evvelki devrim yapacak şartlara ve ''10 yılda 15 milyon genç, yarattık en baştan'' dizelerine dönmemiz elzemdir.

Erdem Ulaş
Şubat 2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder