21 Mayıs 2017 Pazar

Hikmet, Yusuf Kaplan

İlim:
Kökleri diker...
*
İrfan:
Ağaçları yeşertir...
*
Hikmet:
Bir "dünya" inşa eder, meyve verir...



İlim'le bilir'sin
*
İrfan'la bulur'sun...
*
Hikmet'le olur'sun...


Geleceğe
emin adımlarla yürümenin yolu
*
Ruh atılımı yapmak:
*
İlim
irfan
Hikmet sütunlarını
dikmek aşkla ve çileyle

Uygarlığın özü şiddettir.
Medeniyetin özü ise Hikmet.

"Uygarlık, şiddet ve işgale...medeniyet ise Hikmet ve fethe,merhamet ve adalete dayanır."

Hikmet'i yitirdik biz.
İlim-amel bütünlüğünü.

İlmiyle
amel edene
bilmediği de öğretilir:

Hayata anlam
derinlik ve ruh katan Hikmet'tir bu.

İlim, SÖZ'ü zenginleştirir. İrfan, “GÖZ”ü derinleştirir. Hikmet'se, ÖZ'ü gürleştirir.

Felsefe"den Hikmet"e: Hakikatin İZ"ini sürmek...

.........................................................................................

Kültür’den Hikmet’e...
HİKMET'İN İZİNİ SÜRMEK...

Kültür, hayatımızda merkezî yerini korumaya devam ettiği sürece, insanlık, temel varoluşsal sorunlarının neler olduğunu bile anlamakta zorlanacak; dolayısıyla sulh ve sükûna, hak ve hakîkate, hukuk ve adalete dayalı bir medeniyet kurmayı başaramayacak; kaoslar, katastroflar ve türbülanslarla yaşamaya alıştırılacağız.

İyi de, nereye kadar?

“Biz” yeniden gelinceye ve yeniden Hikmet'in izini sürünceye kadar...

Söz'ün özü: İlim ve irfanın hâsılası olan Hikmet'e ulaşamadığımız sürece kaosun dünyasında debelenir dururuz, birbirimizle boğuşuruz bütün insanlık olarak.

Zira kültür, sahip olma güdüsüdür: İnsan'ı güder. Hikmet ise olma / kemâl merdivenlerini tırmanma cehdi ve gayretinin en ekmel noktasıdır. O yüzden İnsanın, kendini ve bu dünyayı aşmasına imkân tanır.

Hikmet, en iyi ifadesini Sünnet-ı Seniyye'de bulur. Sünnet-i Seniyye'yi terkeden insan Kültür'e mahkûm olur ve “tanrı” rolünü oynamaya başlar. Vesselâm.

http://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/kulturuden-Hikmetue-2027975


KÜLTÜR DEĞİL HİKMET

İLİM'LE BİLİR'SİN, İRFAN'LA BULUR'SUN, HİKMET'LE OLUR'SUN...

Ruh, bizim medeniyetimizde, Hikmet'in, Hikmet yolculuğunun eseri ve meyvesidir.
İnsanın hakikat yolculuğu üç alanda, aynı anda yolculuğa çıkıldığında insanı hakikate ulaştırma sürecinde katkı sunar.

Akıl, Kalp ve Ruh'tur bu üç alan.

İlim yolculuğuna akıl'la çıkılır, bilme çabası gerçekleştirilir.

Hakikate bilmek'le ulaşılmaz, olmak'la ulaşılır...

O yüzden yolculuğun devam etmesi gerekir.

Bunun için ikinci aşamada irfan devreye girer, Kalbi harekete geçirir. Kalp vasıtasıyla yapılan irfan yolculuğu, hakikat'in bulunmasıyla sonuçlanır.

Sonra, üçüncü aşamaya geçilir: Hikmet devreye girer, Ruh'u harekete geçirir. Ruh'la “oluş" gerçekleştirilir.

Burada daha önce de dikkat çekmiştim:

Akıl'la bilirsin, yola çıkarsın.

Kalp'le bulur/bulunursun, yolda olursun.

Ruh'la “olur", olgunlaşır, “yol" olursun.

Meselenin püf noktası şurası: İslâm tefekküründe bu üç alan da (“akıl, kalp ve ruh" da), bu üç vasıtayla gerçekleştirilen yolculuk da, “ilim, irfan ve Hikmet yolculukları da) birbiriyle kopmaz irtibat hâlindedir.

Tam da bu nedenle, ilim'de Hikmet'in tohumları gizlidir o yüzden.

Yine bu nedenledir ki, ilmiyle amel edene bilmedikleri öğretilir.


İlmiyle amel etmek, irfan yolculuğuna adım atmak ve Hikmet yolculuğuna çıkma melekeleriyle donanmaktır.
http://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/kulturde-kazanilamayan-bir-istiklal-ve-istikbal-mucadelesi-kaybedilmeye-mahkmdur-2036677


Çağ, İslâm ve Hz. Peygamber

İslâm'ı anlamadan çağı, çağı anlamadan İslâm'ı, Hz. Peygamber'i anlamadan da hem İslâm'ı, hem de çağı anlayamayız.

İnsanlık tarihinde gelmiş gelmiş üç tür medeniyet tipi olduğunu gözlemliyoruz: Birincisi, fizik gerçekliği, dolayısıyla bu dünyayı mutlaklaştıran, insanın iç dünyasını (ruhunu, dolayısıyla vicdanını) imha eden pagan uygarlıklar; ki, Antik Yunan'dan Roma'ya, Avrupa'dan Amerika'ya kadar üretilen tecrübe, pagan uygarlık tecrübesidir.

İkinci tür medeniyet tipi ise, bugün, Konfüçyanizm, Hinduizm ve Budizm gibi doğu Hikmet geleneklerinin temsil ettiği ve yalnızca fizik ötesi gerçekliği / insanın iç dünyasını eksene alan, fizik / dış gerçekliği ihmal eden medeniyet tipidir.

Üçüncü tür medeniyet tipi ise bugün yalnızca İslâm'ın temsil ettiği, varlığı ve hakikati parçalamadan, bir bütün olarak algılayan, dolayısıyla hem fizik / dış, hem de fizikötesi / iç gerçekliği aynı ânda mezceden vahiy medeniyetleri tipi'dir.

Pagan uygarlıklar, Hikmet gelenekleriyle karşılaştıklarında, fizik gerçekliği, dolayısıyla insanı, dolyısıyla aklı mutlaklaştırdıkları, yani varlığı ve hakikati parçalı ve eksik algıladıkları için, diğer medeniyetlerle şiddete dayalı ilişki biçimleri geliştiriyorlar: Önce onları asimile etmeye / kendilerine benzetmeye, asimile edemedikleri zaman ise elimine / yok etmeye çalışıyorlar.

Hikmet gelenekleri bu dünyayı ihmal ettikleri için, pagan meydan okumaya karşı direnme ve cevap üretme biçimleri geliştiremiyorlar. Pagan meydan okumaya direnme ve cevap üretme iradesini yalnızca vahiy medeniyetleri geliştirebiliyor. Bugün İslâm'ın, dünyanın önündeki en büyük tehdit olarak konumlandırılmasının nedeni, pagan Batılıların da, Hikmet geleneklerine dayanan doğuluların da varlığı ve hakikati bir bütün olarak anlama ve anlamlandırma imkân ve kabiliyetlerinden yoksun olmaları, dolayısıyla İslâm'ın önünün açılması durumunda İslâm'ın önünde hiç bir gücün duramayacağı ve bütün dünyanın potansiyel olarak hızla İslâmlaşabileceği gerçeğinin özellikle Batılılar tarafından kavranmış olmasıdır.

http://birdeburadandinleyin.blogspot.com.tr/2013/08/cag-islam-ve-hz-peygamber-yusufkaplan.html

Ruh atılımının yapı-taşlarını döşemeden aslâ!

Bizim yeniden özgüven tesis etmemiz gerekiyor. Siyasa'ya ve piyasa'ya değil hakikat'e odaklanacak, ilim, irfan ve Hikmet yolculuklarına çıkacak, pergelin sabit ayağını hakikate basacak, hareketli ayağıyla bütün dünyalara açılacak, bu dünyada yaşayacak ama bu dünyayı yaşamayacak bir öncü kuşak yetiştirebilirsek, hem özgüvenimize kavuşmamız hem de sığlığa prim vermeden yürümemiz imkân dâhiline girebilir.

Gazâlî'yi, Râzî'leri, Cürcanî'leri, İbn Arabî'yi, İmam Rabbânî'yi, Sinan'ı, Itrî'yi, Yunus'u, Şeyh Galip'i özümseyen, tartışan; Batı düşüncesinin de Doğu düşünce geleneklerinin de kurucu düşünürlerini, yönelimlerini iyi bilen bu öncü kuşağı yetiştirebilir ve ilim, irfan, Hikmet ırmaklarını yeniden, taze bir ruhla gürül gürül akıtabilirsek, işte o zaman kuruyan damarları açacak, budanan ağaçları yeşertecek dalga-kıracak ve dalga-kuracak bir ruh atılımına soyunmaya başlayabiliriz...

http://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/ruh-atiliminin-yapi-taslarini-dosemeden-asl-2036861


Fatih’in, gemileri niçin karadan yürüttüğünü bilmiyoruz, iyi mi?

Uygarlık şiddet ve işgale, acımasızlık ve köleleştirmeye; medeniyet ise Hikmet ve fethe, merhamet ve adalete dayanır.

http://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/fatihin-gemileri-nicin-karadan-yuruttugunu-bilmiyoruz-iyi-mi-2029352


Medeniyet tasavvuru manifestosu

MEDENİYET'İN ÖZ'Ü HİKMET, UYGARLIĞIN ÖZÜ ŞİDDET'TİR

Birbirine bakan ve birbirine akan mülk âlemi ile melekût âleminin birbiriyle buluşması, birbiriyle konuşması, birbirini olgunlaştırması yolculuğudur medeniyet.

Medeniyet, özü, özsuyu Hikmet olduğu için, hakikatin izini sürer. Uygarlık ise, özü ontolojik şiddet olduğu için, hakikatin izini siler, kendisini hakikat ilan eder ve bunu da marifet zanneder!

Uygarlığın kendisini hakikat ilan etmesi, hakikatin ve hayatın bitirilmesinin bütün yapı taşlarını döşer birer birer.

MEDENİYETİN MÂNÂ HARİTALARI, SÜNNET-İ SENİYYE'DE ŞİFRELENMİŞTİR

Sünnet-i Seniyye, fıtrat'ın, zamanda ve mekândan özetlenmesi, örneklenmesi, önümüze serilmesidir.
Medeniyetin tohumları, peygamberler tarafından ekilir. Peygamberler, medinelere medeniyet tohumları ekerler, Rahman'ın rahmet elçileri olarak, insanlığa hakikat haberleri getirirler: Ve insanı olgunlaştıran, aşkınlaştıran, tabiatı yeşerten, kâinâtı bütün varlıklarla birleştiren, insanı dirilten ve hayata ruh üfleyen bir merhamet ve adalet, kardeşlik ve hakikat şarkısı bestelerler.

Bizim medeniyetimizin kaynağı, vahiy; kurucusu âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber; kurucu sütunları ise ilim, irfan ve Hikmet menzilleridir. İlim, irfan ve Hikmet menzilleri, medeniyetin Efendimiz'in (sav) şahsında ve yaşadığı dünyada hakikatin Mekke sürecinde hayat bulduğu, Medine sürecinde hayat olduğu, Mekke ve Medine süreçlerinin hâsılası ve mahsûlü olarak medeniyet sürecinde herkese ve her şeye hayat sunduğu Sünnet-i Seniyye'nin güzergâhlarında yapılan bir “fütûhât” / açılım yolculuğudur.

Medeniyet, ilâhî şiarların nebevî şuurla buluşması, nebevî şuurun, hakikatle yoğrulan insan tarafından beşerî bir şiire durdurulması yolculuğudur.

NEBEVÎ SOLUK ÇEKİLDİ, İNSANIN NEFESİ KESİLDİ

Ne zaman ki, dünyadan nebevî soluk çekildi, işte o zaman, insanın yokoluş bileti de, hakikat nefesi ve sesi de kesildi.

İnsanın yeniden insanca bir hayata kavuşabilmesi için, bu kez derinden, ta derinden nebevî rahmet, adalet ve hakikatin sesine kulak kesilmeye ihtiyacı var.

İnsanın, Nebevî sesin bize sesleneceği, bizi dirilteceği, herkese ruh üfleyeceği Efendimiz'in (sav) kendisinde, dolayısıyla Sünnet-i Seniyye'sinde özetlenen biliş / ilim, oluş / irfan ve varoluş / Hikmet süreçlerinden oluşan bütünlüklü / kâmil insan hakikatine kavuşabilmesinin yegâne yolu, fütûhât-ı medeniyye yolcuğunda gizli çünkü.

FÜTÛHÂT-I MEDENİYYE MİNİ MANİFESTOSU

Nebevî hakikat medeniyeti yolculuğunun bidayeti ilim, ortası irfan, nihayeti ve nihâî gâyesi Hikmet'tir.

O yüzden, Hakikat, Hikmetle kâimdir; Hikmetse, hakikatle dâim: Hakikat, Hikmet'le kıyam eder, varolur; Hikmet'se hakikatle devam eder, yol olur: Hakikat yolculuğunun yolu.

Hikmeti yitiren hayat, bayatlar, solar. Hakikati yitiren hayatsa, insanı yalnızca ağlarına bağlar, soldurur.

İlim, hakikatin SÖZ hâli'dir. İrfan, hakikatin “GÖZ” / KALP GÖZÜ hâlidir. Hikmet'se hakikatin ÖZ hâli.

İlim, çağrı'dır: Mekke'de hayat bulan İlâhî çağrı.

İrfan, çağ'dır: Medine'de hayat olan Nebevî çağ.

Hikmet'se, Mekke ile Medine'nin gürül gürül akıttığı çağlayandır: İlâhî çağrı'yla buluşan, Nebevî çağ'la oluşan insanın, hakikati çağlayana dönüştürme çabası.

İlim, SÖZ'ü zenginleştirir. İrfan, “GÖZ”ü derinleştirir. Hikmet'se, ÖZ'ü gürleştirir.

İlim, ribat'tır: Hakikate bağlanma.

İrfan, irtibat'tır: Hakikatin bağlarını birbirine bağlama.

Hikmet'se, râbıta'dır: Bağ kurma, çağ kurma, çağrı'yı gürül gürül akan, insanı yıkayıp arındıran bir çağlayan'a kavuşturma.

İlim, hakikatli bakış'tır. İrfan, hakikat'le akış'tır. Hikmet'se hakikate varış.

Hâsıl-ı kelâm, ilim, hakikatin toprağa düşürülen tohumudur. İrfan, hakikat ağacının tomurcuklanmasıdır. Hikmetse, filizlenen, yeşeren, tomurcuklanan hakikat ağacının meyveye durması.

http://www.yenisafak.com/yazarlar/yusufkaplan/medeniyet-tasavvuru-manifestosu-2022465


Özlü bir medeniyet tasavvuru manifestosu
Yusuf Kaplan

22 Mayıs 2017

MEDENİYET'İN ÖZ'Ü HİKMET, UYGARLIĞIN ÖZÜ ŞİDDET'TİR
Birbirine bakan ve birbirine akan melekût âlemi ile mülk âleminin birbiriyle buluşması, birbiriyle konuşması, birbirini açıklığa kavuşturması yolculuğudur medeniyet.
Medeniyet, özü, özsuyu Hikmet olduğu için, hakikatin izini sürer. Uygarlık ise, özü ontolojik şiddet olduğu için, hakikatin izini siler, kendisini hakikat ilan eder ve bunu da marifet zanneder!
Bizim medeniyetimizin kaynağı, vahiy; kurucusu âlemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber; kurucu sütunları ise ilim, irfan ve Hikmet menzilleridir.
İlim, irfan ve Hikmet menzilleri, medeniyetin Efendimiz'in (sav) şahsında ve yaşadığı dünyada hakikatin Mekke sürecinde hayat bulduğu, Medine sürecinde hayat olduğu, Mekke ve Medine süreçlerinin hâsılası ve mahsûlü olarak medeniyet sürecinde herkese ve her şeye hayat sunduğu Sünnet-i Seniyye'nin güzergâhlarında yapılan bir “fütûhât” / açılım yolculuğudur.
NEBEVÎ SOLUK ÇEKİLDİ, İNSANIN NEFESİ KESİLDİ
Ne zaman ki, dünyadan Nebevî soluk çekildi, işte o zaman, insanın yokoluş bileti de, hakikat nefesi ve sesi de kesildi.
İnsanın yeniden insanca bir hayata kavuşabilmesi için, bu kez derinden, ta derinden Nebevî rahmet, adalet ve hakikatin sesine kulak kesilmeye ihtiyacı var.
İnsanın, Nebevî sesin bize sesleneceği, bizi dirilteceği, herkese ruh üfleyeceği Efendimiz'in (sav) kendisinde, dolayısıyla Sünnet-i Seniyye'sinde özetlenen biliş / ilim, oluş / irfan ve “varoluş” / Hikmet süreçlerinden oluşan bütünlüklü / kâmil insan hakikatine kavuşabilmesinin yegâne yolu, fütûhât-ı medeniyye yolcuğunda gizli çünkü.
FÜTÛHÂT-I MEDENİYYE MİNİ MANİFESTOSU
Nebevî hakikat medeniyeti yolculuğunun bidayeti ilim, ortası irfan, nihayeti ve nihâî gâyesi Hikmet'tir.
O yüzden, Hakikat, Hikmetle kâimdir; Hikmetse, hakikatle dâim: Hakikat, Hikmet'le kıyam eder, varolur; Hikmet'se hakikatle devam eder, yol olur: Hakikat yolculuğunun yolu.
Hikmeti yitiren hayat, bayatlar, solar. Hakikati yitiren hayatsa, insanı yalnızca ağlarına bağlar, soldurur.
İlim, hakikatin SÖZ hâli'dir. İrfan, hakikatin “GÖZ” / KALP GÖZÜ hâlidir. Hikmet'se hakikatin ÖZ hâli.
İlim, çağrı'dır: Mekke'de hayat bulan İlâhî çağrı.
İrfan, çağ'dır: Medine'de hayat olan Nebevî çağ.
Hikmet'se, Mekke ile Medine'nin gürül gürül akıttığı çağlayan'dır: İlâhî çağrı'yla buluşan, Nebevî çağ'la oluşan insanın, hakikati çağlayana dönüştürme çabası.
İlim, SÖZ'ü zenginleştirir. İrfan, “GÖZ”ü derinleştirir. Hikmet'se, ÖZ'ü gürleştirir.
İlim, ribat'tır: Hakikate bağlanma.
İrfan, irtibat'tır: Hakikatin bağlarını birbirine bağlama.
Hikmet'se, râbıta'dır: Bağ kurma, çağ kurma, çağrı'yı gürül gürül akan, insanı yıkayıp arındıran bir çağlayan'a kavuşturma.
İlim, hakikatli bakış'tır. İrfan, hakikat'le akış'tır. Hikmet'se hakikate varış.

Hâsıl-ı kelâm, ilim, hakikatin toprağa düşürülen tohumudur. İrfan, hakikat ağacının tomurcuklanmasıdır. Hikmetse, filizlenen, yeşeren, tomurcuklanan hakikat ağacının meyveye durması, meyve vermesi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder