31 Aralık 2015 Perşembe

Tefekkür Medeniyeti: Fikir dünyamız neden çöl ve çorak?

Erol Göka /31.12.2015/

“Sükut, sabır, ince ve derin düşünce, yoğun akıl; aman onlar uğramasın semtimize!”

Düşünce ve edebiyat hayatımız da bu arada bozkırlaşmışsa ne gam!”

“…ülkemizdeki düşünce ve sanat ortamlarının yeknesaklığı, çoraklığı…”

“Çünkü segmenter bir toplum yapısına sahibiz. Burada sınıf mücadelesi yok ama semboller etrafında dönen segment mücadeleleri var. Duygusal bir zeminde cereyan ettiklerinden pazarlık imkânsız, toplumsal sözleşme zor. Kriz zamanlarında içimizden bir düşman üreterek dışarı atmaya, tüm kötülükleri onun üzerine boca etmeye meyyaliz. 

“Öteki”miz, kendi içimizde olduğundan dışarıya karşı bir ortak duyguyla harekete geçmekte de zorlanıyoruz.


Medyatik zihnin komplikasyonlarından birisi de, aktüaliteye kolay kurban vermek, tüketici bir açıklamaya yönelmek yerine popüler tüketicinin onayını kazanmaya çalışmak... 

Bu zihin biçimi öylesine baskın ki, hepimizi kuşatıp sarıyor. Sorunu berraklaştırmaya, çözmeye çalışmak yerine reytingi ve provoke edici gücü yüksek, kelime maymuncukları buluyoruz.”

“Yok yok; sakın yanlış anlaşılmasın. Akademik nitelikli yazılar olsun, köşe yazarlığı ilga edilsin falan dediğim yok. Tek derdim, medyatik zihne teslim oluşumuza; köşe yazarlığı müessesesinin toplumsal değişime değil de var olan segmenter yapının devamına yaradığına işaret edebilmek. Siyasetçi kutuplaştırıyor diye bağırıyoruz ama çoğumuzun işlevi, kutuplaştırmanın da ötesinde, “derin donduruculuk”. 

Ne akademisyenimiz ne deneme yazarımız, toplumumuzun anlaşılmasında, yeni görüşler, programlar oluşmasında siyasetçimize etkin fikirler sunabiliyor. 

Kim ne derse desin, bu ülkede değişimin yegâne aktörü, lider-merkezli diye eleştirip durduğumuz siyaset... Hepimiz, siyasetin kuyruğuna takılmış gidiyoruz, siyasi aktörlerin etkinliklerinden söz üretmeye çalışıyoruz. 

Siyasetçimizin “Bugün ne yazmış, söz cephaneliğimiz değil ufkumu genişletebilecek hangi fikre imza atmış” diye merak ettiği kaç yazarımız var sizce?Öyleyse...” 

-------------,



-------------,
Erol Göka /2006/

Nedir segmenter toplum?

Batı için konuştuğumuzda sınıfsal bir yapıdan bahsedebiliriz. Halbuki segmenter toplumda her boyun, soy, boy tarzı örgütlenmesinden kaynaklanan temsil simgeleri var. Göktürklerde de var, şimdi de var. Yani o yüzden bizde işçi sınıfı ve burjuvazi ayrımı çok önemli bir ayrım olmamış ve birçok insan bunu anlamaya çalışmış, niye böyle diye

Bir türlü sınıf kavgası olmuyor burada. Çünkü bizde herkes o temsil simgelerinin altında toplanıyor. Yani nasıl eski Türk boyları kendi damgalarının altında toplanıyorsa toplumu şimdi de, mesela, Kemalizm, İslamcılık, Ülkücülük gibi temsil simgeleri toplayabiliyor. Böyle örgütlenmeye elverişli çünkü toplum. Segmenter toplum dediğimiz şey bu.


Evet aynen öyle. Hem de değişmeyecek şekilde. O yüzden de her zaman burası kardeş kavgasına açıktır bu segmenter yapıdan dolayı. Yani herkes mızrağının ucuna kendi bayrağını, temsil simgesini asar ve ötekine saldırır. 

Bir de Türklerle ilgili bir başka özellik söyleyeyim, kendi otantik uygarlığını kuramamıştır. Dolayısıyla egemen boyda, kendi egemenliğini diğer boylara dayatabilmek için yabancı uygarlıklardan sentez yapmak durumunda kalır. Bütün büyük Türk imparatorlukları o nedenle hep sentez uygarlıklardır. Yani çevre uygarlıklardan, Çin'den, Hint'ten ve İslam'dan, İran'dan, Bizans'tan özellikler alarak kurulmuştur.


Türkiye'deki bütün şiddet davranışlarının altında bu segmenter toplum yapısını aramak lazım. Bu yapı hemen çeteleşmeye çok uygundur. Ve karşıya saldırmakta bir beis görmez. Çünkü toplumdaki egemenliğin içten içe her topluluk kendi hakkı olduğunu iddia eder.

http://www.40ikindi.com/40pencere/oku.php?id=1748


Yani siz, 'Kemalizm'in, Solculuğun, Sağcılığın tarihsel kökenleri var' diyorsunuz...
Özellikle son günlerde kimi kentlerde ortaya çıkan şiddet görüntülerini Türk grup davranışıyla nasıl ilişkilendiriyorsunuz?

Derleyen: Bülent Ağaoğlu, Bibliyograf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder