4 Aralık 2015 Cuma

Tefekkür Medeniyeti 15: Müteşebbis ve Mütefekkir/ İhracacatta İnovasyon Nasıl Yapılır ? 3

Çin ve Türkiye iki ayrı dünya… Çinliler ile biz çok uzak coğrafyalarda yaşasak da, uzak kültürlerin adamı değiliz aslında. Birçok kimse kültürel farklılıktan dolayı iş bağlantısı kurmanın çok zor olduğunu söylüyor. Ben böyle düşünmüyorum.Onlar ne kadar doğuluysa biz de o kadar doğuluyuz. Bin yıl önce ilişkimiz kopmuş, ama aslen kültürümüz ve insan ilişkilerimiz çok yakın. Her şeyden önce iki millet de gayet sıcak.


Bugün günlük hayatta pek farkında olamasak da Çin kültüründen aldığımız birçok şey var. Onların da bizden aldığı bir o kadar tabii… Tarihte, biz Çinlilerden çini, kayısı, portakal, çay, mandalina, makarna, ipek ve kağıdı; onlar da bizden deri, demir, şarap ve mantıyı almışlar mesela.
Eski dünyanın milletleriyiz biz. O gözle bakıyorlar Türklere. Geleneklerimiz en az 2500 yıl gerilere dayanıyor. Her iki millet de tarihlerinde önemli bir süre dünya medeniyeti konumuna yükselmişler. Çinliler 8. yüzyıla kadar, Türkler de 15.-18. yüzyılları arası büyük medeniyetler oluşturmuşlar.
Bugün baktığımızda Çin çok çok ilerilerde dünya ticaretinde. Bir zamanlar dünya ticaretinin büyük kısmının döndüğü yer Akdeniz’di. Bütün ülkeler için o ticaret alanı dâhilinde bir faaliyette bulunmak çok önemliydi. Bu dönemin aktörleri Cenevizliler, Venedikliler ve tabii Osmanlılardı.
Bugünün “Yeni Akdeniz”i ise, Pasifik’in batı kıyılarında yaşanmakta. Akdeniz dünyası endüstriyel yenilikçi faaliyetlerin ve müteşebbis inisiyatiflerinin birleştiği bir potaydı. Bölge; sermaye akışının, ticaretin bir araya toplanmasının ve alt yapı bağlantılarının ürettiği kuvvetlerin kıyı bölgelerini ana karalarından ayırdığı ve bu mekanı diğer güç yönlerine doğru yeniden yapılandırdığı çok yüzlü bir alandı. Akdeniz dünyası aynı zamanda farklı medeniyet bölgeleri arasında bir bağlantıydı. 
Yeni Akdeniz, artık Asya’da canlanmakta. Belli başlı limanları ise dünyadaki en büyük 10 limandan ilk dördü olan Hong Kong, Singapur, Busan ve Kaohsiung ile 6.sırada yer alan Şangay. Bu limanların üçü Çin ekonomik alanında; Hong Kong, Kaohsiung ve Şangay. 
Mesafenin uzak olmasından dolayı başka ülkeler karşısında Çin’e ihracatta dezavantajlı olduğumuz; doğru bir değerlendirme değildir. Çünkü Çin’in en büyük ticari partnerleri aslında Pasifik’in öbür yakasında, yani Amerika kıtasında ve onlar da hemen hemen bizim kadar uzaklar. Bizim Çin’le tarihten gelen bir ticari geçmişimiz var: İpekyolu. Bugün İpekyolu’nun canlandırılması için ciddi girişimler var. Her şeyden önce bu yol 1998’de havadan sağlanmış durumda. Çin’e direkt uçak seferleri var. Böylelikle iş adamları çok rahat bir ulaşım ortamı buluyor. 
Bu çabalar sanki Çin’e daha çok yarıyor gibi gözükmektedir. Bir potansiyel olarak Çin, Türkiye’nin gündemine geldiğinde yüzlerce, belki binlerce iş adamı ve girişimcimiz Çin’e gitti ihracat yapmak için. “1.3 milyarlık Çinli ayda bir şundan alsa tamamdır” türünden bir mantıkla giden arkadaşlarımız bir süre sonra ithalatçı olarak döndüler. Şimdi hükümetlerin yapması gereken bir şey var. Gerçek İpekyolu’nun alt yapısını tekrar hazırlamak. Şangay’dan Roterdam’a bir demiryolu projesi gündemde. Bunun gerçekleşmesi ticaret konusunda Türkiye’ye çok ciddi bir misyon yükleyecek. Anadolu toprakları yine tarihte olduğu gibi ticari lojistik önemine kavuşacak. İstanbul neden bir Hong Kong, Dubai, Singapur olmasın? Türkiye ayrıca yakın ülkeler stratejisi kapsamında yakın komşularıyla geliştirdiği türden ilişkileri uzak komşusu Çin ile de geliştirmeli. 
Ama diğer taraftan da Çin Türkiye’nin sanayisini tehdit ediyor. Bu bir “win-win” (kazan-kazan) tarzı ilişkiye çevrilebilir. Her iki ülkenin uluslararası vizyonlarını göz önünde bulundurursak geniş bir hinterlanda sahip olduklarını görüyoruz. Her iki ülke de ABD tarafından “Dünyanın Gelişen 10 Pazarı” arasında sayılıyor. Türkiye AB yolunda kararlı adımlarla yürüyen bir ülke ve Gümrük Birliği’nin de bir üyesi. Aynı zamanda Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin de katılmasıyla 41 ülkeyi bulan “Avrupa-Akdeniz Serbest Bölgesi”nin üyesi ve tam da ortasında. Çin için ise en önemli pazar AB. Diğer yandan Çinliler Orta Asya’ya ayrı bir önem veriyorlar, ama kültürel ve siyasi sorunlardan dolayı bu konuda pek başarılı bir girişimleri yok. Türkiye’nin ise dünyanın en hızlı gelişen pazarı Uzakdoğu’ya (ASEAN+Çin+Japonya+G.Kore) ihracatı çok düşük seviyelerde. Türkiye hızla üretimini artıran Çin için Avrupa ve Orta Asya’ya açılmada iyi bir stratejik partner olabilir. Aynı durum Türkiye için Uzakdoğu’da geçerli. 
Bu noktada Türkiye tarihten gelen misyonunu tekrar kazanabilir ve yine doğunun batıya zenginliğini taşıdığı bir bölge olabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder